deneme
30 Temmuz 2017 Pazar
3 yorum

Sardunyalar soldu ve artık yoksun.

30 Temmuz
Sardunyalar soldu ve artık yoksun.
En büyük yara izin neydi hayatta? Kırgınlık kelimesi, ilk kimi çağrıştırıyor içinde? Kaçtığın tarihlerin ardında neler var? Birinin başında, bekledin mi hiç sabaha kadar? Peki ya gözünü bile kırpmadan, kaç adamı izledin gecenin köküne kadar? Kaçarak, sevdin mi hiç?

Pencereyi kapatmaya gittiğimde hatırladım, ansızın. Böyle bir kasımdı. Soğuktu, hastaydın ve yanındaydım. Cehennemden bir parça gibiydi alnın, ateşliydin. Boğazın ağrıyordu, konuşamıyordun.

Yatak buz gibiydi. Yorganların arasında gömdüm seni. Ayakların soğuktu, atkımı sardım. Ellerin titriyordu, bileğini öptüm. Yüzün kızardı, başımı önüme eğdim. Başını pencereye çevirdin. Derin bir iç çektin, öksürdün peşine. Sonra bir kez daha öksürdün. Yorganı örtüp, başucuna koştum. Bardağa su koydum, uzattım. “Soğuk” dedin, sürahiyi kaloriferin üzerine koydum.

Birbirimizi fazla tanımıyorduk, o gece tanıştık. Öksürüyordun ve biraz çekingendin. Ellerin titriyordu, ben sana yaklaşmaya korkuyordum.  Bir yanım, o haline buruktu; bir yanım yanında olabildiğim için huzurluydu. Garip bir kasım, garip bir akşam, garip bir histi. Yalnızlığın dokunamadığı en güzel akşamdı.

Saatler avuçlarımızın arasında eridi, saatler geçti, avcumuzda gece kaldı. Cemal Süreya okudum, Eylül şiiri. Yüzün kızardı. Gözlerin irileşti. Yüzüne baktım. Utanmadım, utanmam lazımdı belki. Sevmekten utanmadım hiçbir zaman. Çok sevdim seni. Susarak, bakarak, sevdiğin adamlara arkadaş olarak, yalın ayak, hiç tereddüt etmeden gece yarısı cinnetlerini sararak… Çok sevdim seni.

Çoğu zaman huzurun tanımını, o geceyi hatırlayarak yaptım. Yalnızlığın yatak odasına çöreklendiği birçok gece, senden uzak yanlarıma o geceden bahsettim. Her saniyeni, derledim topladım, başucuma koydum, yastık yaptım.

Senden çok konuştum, seni çok anlattım. Kimsenin bahsetmediği yanlarından bahsettim, bileklerinden, kirpiklerinden, tırnaklarından, boynundaki yara izlerinden… Çok sevdim seni, susarak ve bazen kaçarak. Kaçmakta senin sevmenin bir parçasıydı.

Sevdiğin adamlar için kurduğun rakı sofraları vardı. Gebertirlerdi seni hiç acımadan. Aklımdan ne cinnetler geçerdi, bütün cinnetleri gözlerine sakladım. Sevdiğin adamlar için yazdığın şiirler vardı, paylaşmazdın. Ne çok üzmüşlerdi seni.

Avcunun içinde, kimselere göstermedin çocukluğun vardı, çocukluğundan sevdim seni. Yaralı yanlarını gördüm, kanatan adamları öğrendim. Gece uyurken sayıkladığın bin bir ismin arasında kendimi aradım, bulamadım. Hataların vardı, yüzün kızardı, sustum, yedi kat yere gömdüm, sır gibi sakladım.

İti kopuk yalnızlıklarını hiç deşmedim, sarhoş kahkahalarını hiç aralamadım. Sevdiğin adamlara kızdın, elinde bıçak, geldin ilk beni yaraladın, yaraladığın yeri öptüm. Öfkelerin diz boyuydu ve sersemdi feryatların, dokunduğun yeri kesiyordun, kestiğin yanlarımı öptüm. Kokunu papatyaya, ismini geceye, sesini yağmura verdim. Çocukluğunu kendime sakladım, fotoğraflarını pencereme dizdim.

Sen sevmekten yorulmazsın, kırılmaktan da öyle. Deli gibi sevdiğin adamlar oldu. İçimde feryatlar koptu, sevdiğin adamlar sevmediği parmaklarıyla tenine dokundu. Cinnetler yazdım, cinayetler bozdum, çocukluğuna sığındım. Gözlerin başka gözlerle baktı, sesin başka adamlar için inceldi, yutkundum. Yutamadım ama yutkundum. Gırtlağım acıdı, gırtlağım parçalandı, sustum. Sardunyalar büyüttüm, sardunyalara ismini verdim.

Önce az konuşmaya başladık, sonra daha az. Sardunyalar soldu ve artık yoksun.
Hemen Paylas :

3 yorum:

 
Yukarı